İİT ve AL Üyelerinin DOHA Zirvesi Ne Anlama Geliyor?

Adaleti Savunanlar Stratejik Araştırmalar Merkezi’nin (ASSAM) Yönetim Kurulu Başkanı Melih Tanrıverdi ile İsrail’in bölgedeki saldırgan tutumunu ve bu saldırganlığın ardından düzenlenen Doha Zirvesi’nin sonuçlarını ve ayrıntılarını konuştuk.

Melih Bey, Katar’a yapılan saldırı neden İslam dünyasında daha yüksek sesli bir tepkiye yol açtı? Bu durum, eleştirildiği gibi bir çifte standart mı, yoksa farklı bir stratejik önemi mi var?

— İsrail’in 9 Eylül 2025 tarihinde Katar’ın başkenti Doha’ya gerçekleştirdiği hava saldırısı sonrası İslam Dünyasında daha önceki saldırılara nispeten daha yüksek sesli tepki meydana geldi. Halbuki aslında İsrail daha önce Lübnan, Suriye, Yemen, İran ve Tunus’a da saldırdı ve saldırmaya da devam ediyor. Tüm dünya Ukrayna’ya yönelik saldırılara gösterdiği tepki ve uyguladıkları yaptırım kararları ile Filistin’e yönelik saldırılara karşı gösteremedikleri tepki arasında ciddi bir çifte standart gösteriyor. Katar konusunda da İslam Dünya’sı benzeri bir çifte standart sergiledi. İsrail’in Filistin, Lübnan, Suriye, Yemen, İran, Tunus saldırıları doğru seviyede tepki görmezken sadece Katar saldırısı hak ettiği seviyede bir tepki oluşturdu.

İsrail Problemi İnsanlığın En Önemli Sorunudur.

Doha Bildirisi ‘KINAMA’ dan ibaret görülüyor, bu durum söylem ve eylem konusunda İslam ülkelerine güvensizlikten mi kaynaklanıyor?İslam İşbirliği Teşkilatı ve Arap Birliği üyeleri 15 Eylül 2025 tarihinde Doha’da toplanarak İsrail’e karşı 25 maddelik bir bildiri açıkladı. Bazı kesimler verilen tepkileri sözde kaldığı gerekçesi ile eleştirmekteler. Söylem ve eylem birliği oluşturmak tutarlılık açısından oldukça önemlidir. Eleştirilerde gözden kaçırılan önemli bir detay var; İsrail problemi tek bir parmak şıklatarak çözülmesi mümkün olmayan, birkaç yüzyılda Yahudilik – Siyonizm tarafından ilmek ilmek örülmüş ve çözümü için ciddi planlama, zaman, emek sarf edilmesi gereken ve insanlığın en önemli sorunudur.

Doha Zirvesi Sonuç Bildirisi’ndeki 3. ve 9. Maddeye Dikkat!

Doha Zirvesi Sonuç Bildirisinin bu sorunun çözümünde çok önemli bir adım olduğunu değerlendiriyorum. Öncelikle Doha Zirvesi Sonuç Bildirisinin uluslararası statüsü olan bir hukuki durum oluşturmakta olduğunun farkında olmamız lazım. Yani bu bildirinin üzerine bazı sonuçların bina edileceğini beklemek gerekiyor.

Doha Zirvesi Sonuç Bildirisi’nin ‘uluslararası hukuki bir statü’ oluşturduğunu belirtiyorsunuz. Bu statü, somut eylemlere dönüşmediği takdirde ne gibi riskler taşıyor?

— 25 maddelik İsrail’in hukuksuz uygulamalarını vurgulayan ve buna karşı eylem çağrıları da içeren sonuç bildirisinin özellikle üçüncü, dokuzuncu maddelerinin üzerinde durmak istiyorum. Çünkü özellikle bu iki madde diğer yaptırım çağrılarından daha üst seviyede eylem çağrısına işaret ediyor.

Üçüncü madde;

Bu saldırıya karşı Katar Devleti ile mutlak dayanışma içinde olduğumuzu ve bu saldırının tüm Arap ve İslam devletlerine yönelik bir saldırı olduğunu teyit eder ve kardeş Katar Devleti’nin, Birleşmiş Milletler Şartı uyarınca, bu hain İsrail saldırısına yanıt vermek, güvenliğini, egemenliğini, istikrarını ve vatandaşları ile sakinlerinin güvenliğini korumak için attığı tüm adımlarda ve aldığı tüm önlemlerde yanında olduğumuzu ifade ederiz.

Esasen bu zirve sonuç bildirisinde ne ifade edildiğinden bağımsız olarak çok değerli bir zirve olmuştur.

Dokuzuncu madde;

Arap Ligi Konseyi’nin Bakanlar düzeyinde “Bölgede Güvenlik ve İşbirliği için Ortak Vizyon” konulu kararını yayınlamasını memnuniyetle karşılıyor ve bu bağlamda kolektif güvenlik ve Arap ve İslam ülkelerinin ortak kaderi kavramını, uyum ve ortak zorluklar ve tehditlerle mücadele gerekliliğini ve bunun için gerekli yürütme mekanizmalarının geliştirilmeye başlanmasının önemini vurgular, gelecekteki herhangi bir bölgesel düzenleme parametresinin uluslararası hukuk ilkelerinin ve Birleşmiş Milletler Şartı’nın kutsallığı, iyi komşuluk ilişkileri, devletlerin egemenliğine saygı, bölge ülkelerinin iç işlerine karışmama, bir devletin diğerine göre kayırılmaması, hak ve yükümlülüklerin eşitliği, anlaşmazlıkların barışçıl yollarla çözülmesi ve güç kullanmama, İsrail’in tüm Arap topraklarındaki işgaline son verilmesi, 4 Haziran 1967 sınırlarında bir Filistin devleti kurulması ve Orta Doğu’nun nükleer silahlar ve diğer kitle imha silahlarından arındırılması hususlarını dikkate alması gerektiğini vurgularız.

— Her ne kadar “Arap Ligi Konseyi’nin Bakanlar düzeyinde Bölgede Güvenlik ve İşbirliği için Ortak Vizyon konulu karar” metnine ulaşamamış olsak da böyle bir kararın varlığının duyurulması bile önemli. Bu kararın içerdiği eylem planının uluslararası hukukta geçerlilik kazanması açısından da Bölgede Güvenlik ve İşbirliği için Ortak Vizyon Kararının açıkça deklare edilmesi gerekmektedir.

Katar saldırısı ardından bölge liderlerinin tekrar DOHA’ da bir araya gelmeleri İsrail’e nasıl bir mesaj verdi?

— Esasen bu zirve sonuç bildirisinde ne ifade edildiğinden bağımsız olarak çok değerli bir zirve olmuştur. Bir birliktelik ortaya kondu. Bu birliktelik mutlaka devam ettirilmeli söylem fazından eylem fazına evrilmelidir.

Tarih boyunca Yahudiler hak, hukuk tanımamıştır.

İsrail’in süreç boyunca yayılmacı ve sapkın ideolojisinin altında yatan sebepler neler?

— Tahrif edilmiş (insan eliyle değiştirilmiş) Yahudi Şeriatı Yahudilerin dışındaki tüm varlıkların kendi emrine verildiği inancını taşımaktadır. Dolayısıyla Yahudi olmayanların yaşama hakkını ellerinde tutukları düşüncesine sahip bu sapık topluluk tarih boyunca bozgunculuk, işgal, soykırım suçları ile ön plana çıkmıştır. Kur’an-ı Kerim’de pek çok yerde Allah’u Teala Yahudileri lanetlenmiş topluluk olarak anmaktadır. 15’inci yüzyıldaki Yahudi sürgününü günümüzde 7’den 70’e tüm İspanyolların sahiplenmesini ve halen İsrail’e karşı kinlerini diri tutabilmelerine hep hayret etmişimdir. İslam toplumu her gün Kuran-ı Kerimde okumalarına rağmen bu hafızayı diri tutamamıştır.Türkiye’ye yönelik PKK terörünün arkasında da İsrail yer almaktadır.

— Tarih boyunca Yahudiler hak, hukuk tanımamıştır. Günümüzde İsrail’e karşı hak, hukuk, uluslararası ceza mahkemesi vb söylemlerin hiçbir etki oluşturmamasının sebebi de Yahudilerin inancına dayanmaktadır. İsrail 1930’larda başlayıp 2. Dünya savaşı ile zirve yapan göç dalgası ile Filistin’i işgal etmiştir. İsrail’in tahrif edilmiş kitabında Fırat Dicle nehirlerinden – Anadolu’dan başlayıp Mısır’a kadar olan bölge Yahudi devleti olarak tanımlanmaktadır. İsrail Rab’leri tarafından kendilerine verildiğine inandıkları bu toprakların tamamını ele geçirmek için her türlü vahşeti işlemekten çekinmeyecek bir topluluktur. Nitekim nerede ise yüzyıla yakın zamandır İsrail tüm bölgede terör eylemlerinin ana sorumlusudur. Türkiye’ye yönelik PKK terörünün arkasında da İsrail yer almaktadır. İsrail’i durdurabilecek, anlayacağı tek dil karşısına eş değer bir güç koymaktan geçmektedir. Bu gerçeği fark eden Hamas 7 Ekim 2023 itibarı ile İsrail’e karşı Aksa Tufanı operasyonu ile savaş açtı.

Tüm bunlara baktığımızda bugün Katar saldırısını konuşmak sizce asıl problemi perdeliyor mu?

— Bugün İsrail’in Katar saldırısını değil asıl problemi konuşmalıyız. Zaten bugün itibarıyla Gazze’nin kesin işgali için kara harekatının başlatıldığının duyurulması da odak noktasının ne olduğunu ortaya koymaktadır.

— İsrail ister göçün başından itibaren ele alalım ister 1948’de devlet olduğunu ilan etmesinden itibaren ele alalım arpa boyu ilerleyebilmiş değildir. Özellikle Siyonizm’in tüm finans sistemini, pek çok ülkede hükümetlerde önemli koltukları ele geçirmiş olmaları gibi ekonomik, siyasi, hukuki başarılarını göz önünde bulundurursak Filistin karşısında beklenen başarıyı sergileyememiştir.

Nasıl bir yol haritası izlenmeli?

— Hukuki, mali, ticari vb eylem çağrıları ve kısmi uygulamaları İsrail’e geri adım attırmada başarılı olamadı.

Sayın Cumhurbaşkanımız Doha Zirvesi’nde yaptığı konuşmada Katar’a koşulsuz destek, İsrail’in askeri seçenekten başka bir dilden anlamayacağı, caydırıcı savunma sanayi ve kalkınma vurgusu, önümüzdeki on yılların başka bir yolla güvence altına alınamayacağı gibi vurgular yaptı.İslam İşbirliği Teşkilatı, Arap Birliği, Türkiye’nin de üyesi olduğu İslam Askeri Terörle Mücadele Koalisyonu (IMCTC) eliyle veya Adaleti Savunanlar Stratejik Araştırmalar Merkezi (ASSAM) tarafından 2019’da yayınlanan ASRİKA İslam Birliği Modeli sonuç raporunda yer alan “İslam Ülkeleri Kriz Yönetim Konfederasyonu” benzeri bir yöntemle İsrail’e karşı tedbir alınmasının tüm uluslararası hukuk mevzuatı nezdinde haklı gerekçeleri oluşmuş durumdadır.

Filistin’in de Ordusu Olmalı!

— ASSAM kurucu başkanı Adnan TANRIVERDİ’nin 24 Ocak 2009 tarihli “Filistin’in de Ordusu Olmalı” çıkışı o dönem Filistin tarafında ses getirmişti. Uluslararası toplantılarda dile getirdiği ve kendi web sitesinde de makale olarak yer verdiği bu çıkışta bir senaryo da yer almaktadır.
2009’da hazırlanmış senaryo şöyledir;
İslâm Konferansı Örgütü’ne (İKÖ) Üye 57 Devletin Savunma Bakanları, İsrail’in Gazze saldırısını ve benzeri saldırılara karşı alınabilecek askerî tedbirleri görüşmek ve ortak bir tavır belirlemek amacıyla, Türkiye tarafından toplantıya çağırılmıştır.

Bir hafta devam eden ve basına kapalı olarak yapılan toplantı sonunda, İslâm Ülkeleri arasında “Savunma İşbirliğinin” yapılması ihtiyacının taraflarca paylaşıldığı ve konunun teşkil edilecek “Daimi Savunma İşbirliği Komisyonu” tarafından olgunlaştırılması kararının verildiği açıklanmıştır.Toplantıya katılan Filistin Başbakanı, İsrail’in durdurulması ve eşit şartlarla barış görüşmelerinin yapılabilmesi için, modern silahlarla donatılmış, düzenli orduya ihtiyaç duyulduğunu; ancak işgal devletinin bariz teknolojik üstünlüğü altında ve Filistin Topraklarında düzenli bir ordunun kurulmasının mümkün görülmediğini; hava, deniz ve kara birliklerinin teşkil, eğitim ve donatımı için İslam Ülkelerinin topraklarında “Askerî Üs” talep ettiklerini açıklamıştır.

Yıl boyunca, Filistin Savunma Bakanı Başkanlığındaki Komisyon tarafından İKÖ Üyesi bütün ülkeler ziyaret edilmiştir.

Yıl 2015;

ABD; İki yıl içinde, Irak’taki askeri varlığına son vereceğini açıklamıştır.

İsrail; ABD Ortadoğu’dan çekilmeden, Filistin ile kalıcı barışın imzalanmasının hayati öneme haiz olduğunu, Gazze Bölgesindeki mukavemetin silahtan tecrit edilmesi gerektiğini ileri sürerek, Gazze etrafındaki ablukayı daraltmış, her türlü yardım girişini yasaklamış, Gazze’nin kuzeyinde, güneyinde ve batısında “Yahudi Yerleşim Yerleri” inşa edeceğini açıklamıştır.

Filistin; El Fetih ile sorunlarını çözen ve genel başkanlarının Cumhurbaşkanı seçilmesini sağlayan Hamas Hükümeti, İsrail taleplerinin kabul edilemeyeceğini, kalıcı barışın olabilmesi için İsrail’in işgal ettiği topraklardan çekilmesi gerektiğini, bu temin edilmeden direnişin sona erdirilmesinin ve silahsızlanmanın kabul edilemeyeceğini açıklamıştır.

İKÖ; İsrail’in Filistin’e saldırmasının çılgınlık olacağını, İslâm Ülkelerinin sessiz kalmayacaklarını ve Filistin’in yanında aktif olarak yer alacaklarını açıklamıştır.

Filistin Halkı Kurban Bayramı’na hazırlanırken “G” gününde, İsrail bütün Filistin Topraklarını kapsayacak şekilde hava taarruzlarını başlatmıştır.
İslâm Ülkeleri, İsrail’in hava taarruzlarını durdurmasını istemiş, büyükelçilerini geri çağırmış, hava ve deniz sahalarını İsrail uçak ve gemilerine karşı kapattıklarını açıklamışlardır.

G+5 günü; İsrail Hava taarruzlarını sürdürürken, Gazze’nin ablukasında görevli İsrail Donanmasına ait bir muhrip, ülkesi belirlenemeyen bir deniz altı tarafından torpillenmiştir.

G+6 günü; Akdeniz’de seyreden üç İsrail ticaret gemisi, denizaltılar tarafından torpillenerek batırılmıştır.

G+7 günü; Kızıldeniz’de seyreden iki, Hint Denizinde seyreden bir İsrail ticaret gemisi batırılmıştır.

G+8 günü; Filistin Hükümet sözcüsü, İsrail’e askerî malzeme taşıyan ve Akdeniz’de seyreden ABD gemisinin, rotasını değiştirmemesi halinde batırılacağını, İsrail’in taarruzlarını durdurmaması halinde Filistin Denizaltılarının İsrail’in ticaret ve savaş gemilerine taarruzu sürdüreceğini açıklamıştır.

G+5 gecesinden itibaren, Mısır, Ürdün, Suudi Arabistan topraklarından, her gece, çekicilere yüklenmiş olarak sızdırılan 60 kadar tank Gazze çevresinde hazırlanan gizli ve korumalı mevzilere yerleştirilmiştir.

ABD Altıncı filosu, Akdeniz’e sevk edilmiştir.G+10 günü; İsrail Hava taarruzlarını sürdürürken Kara taarruzunu başlatmıştır. Gazze çevresinde, Filistin tanklarının karşı ateşleri İsrail’i baskına uğratmıştır.
Farklı istikametlerden ve komşu ülkelerden Gazze’ye sızdırılan silahlı helikopterler, Gazze çevresinde taarruz mevzilerinde bulunun İsrail tanklarını füze atışı altına almıştır.

Bu gece, İsrail Parlemento binası, Genelkurmay Karargahı, Hükümet merkezi, alçak irtifadan ve ayrı yönlerden yaklaştıkları için tespit edilemeyen 10 ayrı uçak tarafından bombalanmış, uçaklar bomba yüklerini boşalttıktan sonra Gazze Şeridindeki yol üzerine inmişlerdir.

Filistin Hükümeti, Kara birliklerini çekmediği ve hava taarruzlarını durdurmadığı takdirde, 50 savaş uçağının bomba yükleri ile birlikte Tel Aviv üzerine şehadet saldırısı yapacağını açıklamıştır.İslâm Ülkeleri, Filistin’in şartlarının kabul edilmemesi halinde, İsrail’e karşı Filistin’in yanında savaşa gireceklerini bildirmişlerdir.

G+11 günü; BM Güvenlik konseyi acil ateş kes çağrısı yapmış, İsrail’in kara birliklerini geri çekmesi istenmiştir.

Taraflar ateşkes şartlarını yerine getireceklerini bildirmişlerdir. İsrail Kara Birliklerini geri çekmiştir.

G+20; İsrail İslâm Ülkelerine birer nota göndererek;
İslâm Ülkelerinin her biri tarafından, Filistin’e birer, denizaltı, birer savaş uçağı, birer helikopter ve birer tank hibe edildiğini; bunları kullanacak Filistinli askerlerin bu ülkelerin bazılarında tesis edilen deniz, hava ve kara üslerinde eğitildiğini, G gününe kadar, üs veren Devletlerin denizaltı, uçak, helikopter ve tankları kendi envanterlerinde gösterdiklerini, savaşın başlaması ile Filistin Silahlı Kuvvetlerini fiilen oluşturduklarını öğrendiğini ve İsrail’e tuzak kurduklarını belirterek, bu tecavüzü BM’e getireceğini açıklamıştır…”

Merhum Adnan Tanrıverdi’nin ortaya koyduğu senaryo gerçekleşir mi?

— Benzer bir senaryodan çok daha fazlasının gerçekleşmesi mümkündür. Süreç İslam Dünyası’nı bu noktaya taşımıştır. Bu tarihi bir sorumluluktur. Bu noktayı da kaçırırsak vebali çok daha ağır olacaktır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir